top of page
Logo2_edited.jpg

GÜZEL İNSAN KILAVUZU -5-

  • Yazarın fotoğrafı: Siboş Bilir
    Siboş Bilir
  • 22 Eyl
  • 2 dakikada okunur


Bu dünyaya hayatlanmak, bir ‘olma biçimi’dir.

Mesele bir ‘hazmediş’ meselesi olup ‘mutluluk’ bir sindirme konforu olarak yorumlanabilir.


Kibir deposunun dolmuş da taşmak üzere olduğunu fark edemeyen insan, kendisine yönelmiş her olay ve olguyu bir ‘hak ediş’ meselesine dönüştürür. Yapıp ettiklerinin sebep oluşturduğu son durumların farkındalığından uzaktır.


Olayların gelip kendisini bulduğunu, durumların onu sınamak üzere var olduğunu, ‘kendi halinde’liğinin diğerlerini rahatsız ettiği inancını ve ötekilerden korunmak için kendi üzerindeki gayretini sürekli dillendirme ihtiyacı hissetmektedir.


Bu yaklaşımıyla, kendini suçlamamak için her daim derin bir ‘aklama operasyonu’ gerçekleştirdiğini fark edememektedir. Söz konusu yaşayışın her saniyesinin, sert bir gerilim enerjisiyle yaşandığı ona anlatılsa dahi bu dokundurmayı da aynı bakış açısıyla yorumlamaktadır.


Sonlanamayan bir tetiktelik halinin gösterimini sunan bu durum, insanın sıklıkla yaşar olduğu bir normallik kazanmıştır. Hatta bu eyleyişin tersini sergileyenlere de “gamsız, duyarsız, umarsız, az biraz da bencil vb.” vurgulu yakıştırmalar yapılmaktadır.


Durum tespitleri suçlama kabul edilip ‘açıklama ve/veya savunma’ kuşanmak, ‘hayatta kalma’ savaşı olarak benimsenmektedir. Eeeeee, hiç hak etmediği halde biri/leri onun üzerinden ‘hakimiyet ve mülkiyet arzusu’nu tatmin etmek amacıyla peşine düşmüştür ya; vakit varlığını koruma ve sakınma vaktidir… yık, yak gitsin!


Neden böyle?


ACIyı tanımadan ALAya varılamaz çünkü.


Bu ifade dahi tetik almayı işaret ediyorsa, durum vahim demektir.


Hayatta kalmanın kazanılası bir mücadele bütünü olduğu inancı, bizi bu gerilim dolu yanılsamaya sürüklemektedir. Bu inanç da öğretilme yoluyla ötekine bulaştırılmaktadır.


Yeni nesil dediğimiz bir jenerasyona tanık oluyoruz. Eski nesil bu ‘yeni’nin yenilik derecesini vurgulamak için X, Y, Z, Alfa gibi ölçücü semboller üretmekte. Yaklaşık 15-20 yılda bir ‘kuşak’ yenilenmesi söz konusuysa; eski nesil kendi doğrusunu ispatlamak gayretiyle, gelmekte olan neslin getirdiklerine itibar etmeyerek, insanın gelişim seyrine ket vurmakta olabilir bence…


Haklılık ve alacaklılık beklentisi ve bu beklenti sebebiyle orijinalimize yakışmayan tutumların, ‘yaşamaklık mücadelesi’ etiketine dayandırılması bir soy katlidir düşüncesindeyim. Doğan her yeni CAN, bir önceki sürümün olmayışını onarmak üzere BİZ’e ulaşıyorsa, biz kendi mutsuzluğumuzu kendi hazımsızlığımız yüzünden inşa ediyoruz demek olabilir.


Gelenin gelirken getirdiğini keşfetmek yerine, ‘bendekini bana doğrula’ dayatmasıyla OLMA AKIŞI’nı değiştirebileceğini zanneden, KİBİRden başka ne olabilir ki?


Her ne kadar KÜBRA’dan köken bulmuşsak da ‘tanrıdan’ olmakla ‘tanrı’ olmak arasındaki incelikten bihaber yetiştiriciler olarak -güzel insan olma- varış noktasına kadar daha çooookkkk yolumuz var gibi görünüyor.


Umarım ki; potansiyellerinin açılımından eskilerin sorumlu olduğu bir düzenekten gerekli anlayış ve motivasyonu alamayan son kuşağın, ‘kendini kendiyle oluşturma’ gayreti bir denge noktasında manasını bulur.


Bir gün onların meselelerini de yazmayı hedefliyorum ancak bir taraf doğrulturken çok olan taraf yamultmaya devam ediyorsa ‘beklenen O VAKİT’ henüz gelmemiş demektir.


Amaç birliği, niyet birliği, iş birliği ve nihayetinde hakikatli BİZ birliği kurulmadan birçok GÜZELin yitip gitmesine şahit olmaya devam etmek, belki de kollektif cezalandırmanın sonucu ya da sonrası için ciddi bir uyarıdır. Olur mu olur!..


(Not: yazmaya verdiğim uzun aralardan dolayı sızlayan kalbimin dili hafif sitemkâr oluyor, yazdığımı okuyunca gördüm bu beni… lakin şimdi HAL böyle işte…)


Bu ‘yazım’ yoluyla ‘yayım’ yapılan sayfaların, sen okuyucunun ‘gönül gözü’ne değip ‘gönül dili’ni keşfetmeni kolaylaştırmasını diliyorum. Akıl dilini çözebilen, gönül dilini hatırlamaya başlayacaktır.


GEL İSTERSEN…

Sürecek…

 
 
 

Yorumlar


bottom of page