top of page
Logo2_edited.jpg

RUHUN TADI -4-

  • Yazarın fotoğrafı: Siboş Bilir
    Siboş Bilir
  • 10 Ağu
  • 2 dakikada okunur

ree

Tüm olan TÖZ’ün, yaşamaklığa saçılmış her bir veçhesine ‘ruh’ dedim ya ben; içremin dili ile zihnimin edindiği dil arasındaki farktan faydalanarak anlatma gayretimi sürdürmeyi seçiyor ve yine kendimce, kendim gibilere ithafen yazıyorum…


Varlığımın var olduğunu fark etmemi sağlayan bir işleyiş var. Bu işleyişin hiçbir aşamasında söz sahibi değiliz hatta BİZler her bir olanı, olduktan sonra değerlendirebiliyoruz.


Buralara gelirken beraberimizde getirmiş olduğumuz orijin bir ‘haslık planı’ taşıyoruz diye düşünüyorum. Bu plandan beynim, bedenim, hücrelerim, kanım-iliğim ve kalbim hem haberdar hem emre amade bir itaatkâr. Vücut saati-ritmi-ısısı gibi otonom sistemleri kendi yönetiyor, gözlemlenebilir ve ölçülebilir 5 sensörel hizmet eşliğinde anlamlandırma mesaisini ve varlık muhafazasını kendi sağlıyor. Ayrıca üreyerek çoğalma hedefini de keyifli bir haz duyumuyla ‘özlenir-istenir’ kılıyor. Elim tutuyor, ayağım yürüyor, kemiklerim taşıyor, hücrelerim hangi durumda ne yapacağını ZAT’EN biliyor.


E ‘ben’ dediğim yaşayıcıya ne iş kaldı?


Üstelik hayatlanma mesaisinin en bedavacı yaşayanı da o!


Bir tur programı hediyesiyle Ruhi Biz’e ödül veriliyor diyelim. O denli mucizevi, hareketli, beklenmediklerin serüveniyle şaşırtıcı heyecanlara gebe, iç bilgeliğin deneyimiyle yaratım kudretini görünür-anlaşılır kılan ve süreye dayalı bir macera hak edişimizi kullanıyor durumdayız sanki…


“Biz seni gelip alana kadar o maceranın tek kahramanı sensin, kendin geri gelemezsin” bildirgesiyle ‘OLUŞ TURİZM’in sıfır noktasından yolculuğa başlıyoruz. Varlık donanımımıza göre ve adımıza planlanmış ‘yaşamaklık gezi rehberi’, içremize barkodlandıktan sonra ilk durak testis fabrikasının açılış saatini bekleyeceğimiz “AŞK İSTENCİ” durağı oluyor.


Bu arada söz konusu ‘yolculuk’ için sadece şahsımız seçilmiyor haa! Kendi içimizde de bir hak ediş yarışına tabii tutuluyoruz. Boşuna değil doğamızdaki rekabet alışkanlığı… Yaklaşık 3 saniyelik bir zafer toplaşmasına gayelenmiş maceracılar, otantik dogmalara kanıt olmak için hizalanıyorlar. Sonraaa; başlasın Fallop yarışları…


Bizim kurdelemiz ‘yumurta kapısı’nda sabitlenmiş. Bu düzende karşı karşıya kaldığımız makam ya da güç odaklarının torpil anlaşmaları olmaksızın, SEÇİCİLİĞİ kendiliğine has iç bilişlerle donatılmış ‘kutsal yumurta (hayatlanma kozası)’, ‘kutsal ruhi tamamlayıcısı’nı seçiveriyor.


Buraya kadar yaşanan hareketlilik, ASL olan sahada 3 aşamaya bağlanmış.


OLmadan öncesi – OLma seçimleri– OLma kabulü…


OLmadan öncesi : Civa gibi birbirinden ayrılabilen lakin bir aradalıkları kaybolmayan ruh damlaları, OLDURMA ATÖLYESİnde belirlenir (artık neye göre, seçim kriteri tam olarak nedir; o kadarını kurgulayamıyorum -belki de hatırlayamıyorum- maalesef 😉). Milyonlarcası sperm üretimine tabii tutulacakları ilk oldurma aşaması için hazırlanır. Oval başı, uzun kuyruğu olan bir biçim giyebilecekler, muhtemelen ön safhalarda yerini bulur. Üretimlerini takiben kulvar üzerinde ‘hassas tüpler’ asansörüne bir AN önce ulaşabilmek hedefi ile “başla” komutunu beklerler.


OLma seçimleri : Hareketli, hızlı, serüvenel heyecana sahip bir de yaratım havuzuna ‘dünya aşkı’ zerk edilmiş olanlar, başına geleceklerden bihaber ölüp ölüp dirilmelerin daha bu aşamalarda gerçekleştiği bir DÖNÜŞÜM evresine geçerler. Buralarda, yerleşecekleri bedendeki ‘büyük patron’ olan beynin desteğine ihtiyaç duyacaklardır. Özellikle hipotalamus (ATA DEDE), kendinden başka bir kendi gibiyi oldurmak için bilgeliğini ve becerisini esirgemeyecektir.


OLma kabulü : Şefkat ehli ve Sevi sahibi yumurta tarafından seçilmek üzere olma içgüdülerinin güdümüyle VAROLUŞ SEYRİ’ne giriş kapısına varırlar. Okyanusun bütünlüğünde biricikliklerinin idrakine varamayan o damlalar, kapı önünde, yeni tekil hayatlanmaları deneyimleyebilmek adına içeri kabulü beklerler.


Dedim ya; turun içeriği oldukça macerayla kaplı. Gel gör ki; seçilen (o evredeki adı sperm) yeni düzenle oynaşabilmek için kendisini oraya vardıran caanım kuyruğunu tam da orada terk etmelidir. Kim bilir, belki de “KUYRUK ACISI” ifadesinin kaynağı, bu başkalaşımı başlatan ilk fedakârlık kaydı olmasıdır.


“Dünyaya niye bağırıyorsun; sen gelip-gidensin o kalan… o kadar!”


SinBaLam’ın RUH GÜNLÜKLERİ, kendiciğiyle buluşmayı seçen her ‘hayatyaşar’ın kalbi tınısına ulaşmasını kolaylaştırır umudunu taşıyorum.


BEN BURALARDAYIM… GEL SENDE…

Sürecek…


 
 
 

Yorumlar


bottom of page